25 Kasım 2024 Pazartesi

TÜRK DEVLETLERİNİN HUKUK GELİŞİMİ VE TARİHİ

 

Türkler tarihleri boyunca değişik coğrafyalarda olmak üzere 16 büyük devlet ve çok sayıda boy ve beylik yapılanması oluşturmuşlardır. Her coğrafyanın kendine has kuralları ve kaideleri bulunmak zorundadır. Çünkü yaşantı biçimleri, yerin coğrafi özellikleri ve yaşanılan toprak parçasının etrafında yaşamını devam ettiren farklı kültürlerin bir arada yaşayabilmesini sağlamak açısından oldukça önemli bir durumu ifade etmektedir.

Türk hukuk tarihine baktığımızda Orta Asya’da başlayan ve devamında dünyanın birçok coğrafyasında kurulan Türk devletleri vardır. Bu durum Türklerin her zaman dikkat ettiği ve güçlendirmeye özen gösterdiği hak ve adalet, töre, inanış biçimlerine hoşgörü ile yaklaşma ve bu özellikleri sayesinde liderlik etme gibi güçlü özelliklere sahip olmasını sağlamıştır. Türkler islamiyet ile tanışmadan önce örfi hukuk düzenine göre hareket etmeye çalışmışlardır. Kanun’u yani töreyi uygulayan han veya hakanlar ancak onların bu uygulaması gereken kuralları denetleyen bir meclis eşliğinde Tanrıdan aldığına inanılan bir Kut gereği hâkimiyetleri altında yaşayan milletlerine hakkaniyetli bir şekilde yaşama fırsatı sunmuşlardır. Tarihin uzun çizgisine baktığımız zaman Türklerin bu kadar uzun bir süredir hala varlığına devam ediyor olabilmesi yaşanılan çağın gerekliliklerine, akılcılığa, bilime, inanışlara ve adalete olan saygılarının ve inançlarının sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslamiyet ile tanışan Türk devletlerinin uygulamalarına baktığımız zaman örfi hukukun yanı sıra şeri hukuku da uygulamaya çalışan bir hukuk sistemi yakalamaya çalıştıklarını görmüş oluruz. İslamiyet sonrası Türk devletlerinde örfi hukukun uygulayıcısı Padişah veya Bey’dir yani ülkenin sahibi ülkenin yöneticisidir konumunda bulunan kişilerdir. Şeri hukukun uygulayıcısı ise şeyhülislam olarak da adlandırabileceğimiz dini lider konumundaki kişidir. Bu durum Anadolu’da kurulan Türk devletlerinde uygulanmış ve uzun yıllar adaletle ülkenin yönetilmesini sağlamış olan kurallar bütünüdür. Örfi konularda padişahın verdiği kurallar millet için bağlayıcıdır. Şeri konularda verilen kurallar ise padişah da dâhil olmak üzere tüm milleti bağlamakta idi. Ancak aynı anda iki farklı sistemin uygulanabilmesi oldukça güç ve zaman zaman problemleri içinde barındırabilmekte ve aynı konu ile alakalı karar verilmesini zorlaştırabilmektedir.

Zamanın gereklilikleri, tüm dünyada değişen işleyiş ve yaşantı sonucu hukuk kavramı herkesi kapsayıcı olacak şekilde dünyanın birçok ülkesinde değişmiş ve revize edilmiştir. Özellikle peş peşe yaşanan dünya savaşları ve ulus devletlerin ortaya çıkışı sonrası çok daha karmaşık bir durum ortaya çıkmış ve insanlar gelişen teknoloji dolayısıyla daha çok birbirleriyle yaşamaya, ticaret yapmaya ve ortak alanlara girmeye başlamaları sonucu tüm insanlığı kapsayan ve en azından ortak değerleri olan kapsayıcı bir hukuk sistemi tüm dünyada inşa edilmeye çalışılmıştır. Türkler de bu değişim karşısında yapılması gerekeni yapmış ve Modern hukuk sistemini benimsemiş bulunmaktadır. Ancak bu durum yanlış anlaşılmamalıdır. Türk milletinin töresine, inanışlarına en uygun olacak şekilde hukuk sistemi revize edilmiş ve Türk inkılabına uygun şekilde faaliyete geçirilmiş bulunmaktadır. Elbette her durumu kapsayamamış olabileceği barizdir. Ancak laik ve üniter devlet anlayışının ortak paydalarını gayet kapsayıcı bir biçimde ele almıştır.

Finalde konuyu özetlememiz gerekirse Türkler tarihleri boyunca birçok farklı coğrafyada hüküm sürmüş ve farklı medeniyetlerle bir arada yaşamışlardır. Bu durumun olağan bir sonucu olarak çok farklı inanışlar ve hukuk düzenlerine ev sahipliği yapmış ve uygulayıcılık görevini üstlenmişlerdir. Sürekli bir değişim içerisinde bulunmalarının sebebi hoşgörü, akla ve mantığa verilen önem, sürekli bir şekilde hak ve adaleti arama çalışmaları olduğunu rahatlıkla görülebilmektedir. Ve bunun doğal bir sonucu olarak çok sayıda hukuk sistemi Türk devletlerinin uzun süre varlığını sürdürebilmesinde, milletine özgür bir şekilde yaşama hakkının sağlanmasında, mazlumun gölgesine sığınmasına ve dünyaya adalet getirmesine yardımcı olmuştur.

 

Av. Batın ÇEBİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.