Bugün başlıktan da anlaşılabileceği gibi, sahibi ölen fikir ve sanat eserleri üzerindeki mali hakların mirasçılara geçişi yazımın ana konusunu oluşturacaktır. Yazıda adım adım konuya ilişkin başlıkları ele alırken, kanuni düzenlemeden de bahsedeceğim.
İlk
olarak eser üzerindeki mali ve manevi hakların ne anlama geldiğini açıklamakla
başlayalım. Kısaca bir eser meydana getiren kişi bu eser üzerinde yetki ve
menfaatlere sahip olur. Manevi haklar doğrudan eseri meydana getirenin kişiliği
ile bağlantılı iken mali haklar eseri meydana getirenin bu eser üzerinde sahip
olduğu ekonomik olarak yararlanma hakkına işaret eder. Manevi haklar, eser
sahibi ile ilişkisi kesilerek başkalarına temlik ettirilemez. Ayrıca bu haklar eser
sahibinin ölümü ile mirasçılarına da intikal etmez. Ancak manevi hakların
kullanımı bakımından hemen işaret etmemiz gereken bir kanun maddesi vardır ki o
da FSEK m.19’dur. Bu maddede görüyoruz ki kanun koyucu bazı hakların
kullanımını, eser sahibi öldükten sonra belli kişilere belli süreler boyunca
kullanabilme hakkı tanımıştır. Bu haklar, kanunda 14. ve 15. Maddelerde
sırasıyla “umuma arz salahiyeti” ve “adın belirtilmesi
salahiyeti” başlıkları altında verilen haklardır.
Mali
haklar ise devri mümkün olan, mirasçılara geçen haklardır. Mirasçılar bu
haklardan yetmiş yıl olan koruma süresi boyunca yararlanabilirler. Bu sürenin
doluşuyla eser kamuya mal olur. Mali hakların süreye tabi olması menfaatler
ilkesi ile bağlantılıdır.
Bu
açıklamalardan sonra mali hakların miras yoluyla geçişine ilişkin kanun
hükümlerini aktarmaya başlayalım. FSEK m.63 “Bu kanunun tanıdığı mali
haklar miras yoluyla intikal eder. Mali haklar üzerinde ölüme bağlı tasarruflar
yapılması caizdir.” Daha önce belirttiğim gibi mali haklar, eser
sahibinin ölümü ile mirasçılara geçer. Bu geçiş genel hukuk ilkelerine tabidir.
Külli halef olan mirasçıların, miras bırakanın hak ve borçlarına bir bütün
olarak sahip olan kişilerin, eser üzerindeki mali haklarını kazanmaları
için bir irade açıklamasında bulunmalarına gerek yoktur.
Miras
bırakanın ölümü ile bıraktığı malvarlığına ‘tereke’ adı verilir.
Terekeye mali haklar dahilken manevi haklar bu kapsama dahil değildir. Şimdi
söz konusu hakların kullanım ve koruma şekillerini inceleyelim.
Birden
fazla mirasçının bulunduğu durumlarda, miras bırakanın ölümü ile miras şirketi
adı verilen bir ortaklık ilişkisi ortaya çıkar. Miras şirketinin tüzel kişiliği
bulunmaz ve varlığını mirasın bölünmesine kadar sürdürür. Devam eden bu miras
ortaklığına eşya hukukunun elbirliği mülkiyetine ait hükümleri uygulanır.
Kısaca bu hükümler hakkında bilgi vermek gerekirse, mirasçılar hak sahibi
oldukları mali haklar üzerinde ne tek başına ne de oy çokluğu ile tasarrufta
bulunabilirler. Fikir ve sanat eserleri üzerinden şu örnekleri verebiliriz;
eserin çoğaltılması, yayınlanması, kiralanması gibi işlemlerin yapılabilmesi
bütün mirasçıların oy birliği ile karar vermesine bağlıdır.
Mirasçılar
hakların kullanılması gibi kullanımdan doğan borçlardan da iştirak halinde
sorumludur. Kural bu olunca aklımıza hemen şu soru gelmektedir. Mirasçılardan
biri haklı bir sebep olmaksızın muhalif olursa veya mirasçılar haklarını
kullanmada bir zorluk ile karşılaşırsa ne yapacaklardır? Bu durumlarda veya
herhangi bir nedenden dolayı hakkına karşı tecavüzde bulunulan mirasçı tek
başına mahkemeye başvurabilir. Bu durumda tek başına dava açabilen mirasçı dava
şartı bakımından yokluğa düşmez ve de elde ettiği korumadan diğer mirasçılar da
yararlanır. Ancak davanın aleyhe sonuç verdiği durumlarda diğer mirasçılar bu
karardan etkilenmez.
Buraya
kadar genel bir bakış açısıyla başlığı ele alıp genel terimler hakkında
açıklamalarda bulundum.
İkinci
kısımda, tenfiz memuru ve terekeye temsilci atanması durumlarının farklarını ortaya
koyup, eserin oluşturuluş şekline göre mirasçılara geçişindeki senaryoları
konuşacağız.
Av.
Deniz Ekin BAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.