25 Mart 2024 Pazartesi

MUNZAM(AŞKIN) ZARAR VE İSPATI

Bilindiği üzere para borçlarında borçlunun temerrüdü halinde alacaklının zarara uğraması kuvvetle muhtemeldir. Söz konusu zararın karşılanması için ise ilk akla gelen kavram temerrüt faizidir. Ancak yüksek enflasyon ve devalüasyonun ekonomide göstermiş olduğu olumsuzluklar ile temerrüt faizinin alacaklının zararını tam olarak karşılayamadığı hallerde bu boşluğu munzam(aşkın) zarar doldurmaktadır. Kısacası alacaklının, borçlunun temerrüdü dolayısıyla uğradığı zararın temerrüt faizi ile karşılanamaması ve alacaklının temerrüt faizini aşan bir zarara uğraması durumunda munzam zarar talep edilebilmektedir (TBK madde 122/1). Bugünkü yazımda munzam zarardan ve özellikle güncel içtihatlar doğrultusunda munzam zararın ispatından kısaca bahsedeceğim.

 

A-Munzam Zararın Tazmini Şartları  

İlk olarak munzam zarardan bahsedebilmek için borçlunun para borcu ifasında dolayı temerrüdü gerekmektedir. Bunu yanında ikinci koşulu ise alacaklının zararının temerrüt faizinden yüksek olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Alacaklı zararının temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat ederse hem temerrüt faizi hem de bunun üzerindeki aşkın zararını isteyebilir. Munzam(aşkın) zararın üçünü koşulu ise aşkın zarar ile borçlu temerrüdü arasında uygun illiyet bağının mevcut olmasıdır.  Son olarak aşkın zarardan bahsedebilmek için borçlunun kusursuzluk kanıtı getirmemiş olması gerekmektedir. 

B- Munzam Zararın İspatı  

Munzam zararın ispatında Yargıtay’ın farklı dairelerinde farklı uygulamalar bulunmaktadır. Zira Yargıtay bazı kararlarında zararın soyut olarak ispatlanmasını yeterli görürken bazı kararlarında ise zararın somut olarak ayrıca ispatlanması gerektiğini benimsemiştir. Zararın somut olarak ispat edilmesinden kasıt yüksek enflasyon, döviz kurundaki artış, piyasadaki faiz oranlarının yüksek olmasının munzam zararın ispatı için tek başına yeterli olmadığı, munzam zararın ispat edilebilmesi için alacaklının somut bir biçimde zarar gördüğükendi durumuna özgü ve somut vakıalarla ispatlaması gerektiğidir. Alacaklının somut biçimde zarar görmesini birkaç örnekle anlatmak gerekirse; dövizle ödemeyi kabul ettiği borcu için alacağını gününde tahsil edememesi nedeniyle sonraki günlerde daha yüksek kurdan döviz satın almak zorunda kalması, alacaklının vadesi gelen borçlarını zamanında ödememesinden dolayı cezai şart ödemek zorunda kalması veya borçlunun temerrüde kalmasından dolayı elindeki taşınır veya taşınmaz mallarını piyasaya göre daha düşük fiyatlarda elinden çıkarması somut zarara birkaç örnek olarak verebilir. Soyut ispatı yeterli gören Yargıtay kararlarında ise enflasyon verileri, TÜFE-ÜFE oranları, döviz kurları, bankalardan mevduat faiz oranları, işçi ücretleri, devlet tahvil faiz oranları ve diğer yatırım araçları karşılaştırılıp munzam zararın ispat edilebileceği savunulmuştur. Soyut ispatı yeterli gören Yargıtay kararlarına dayanak olarak HMK m.187/II herkesçe bilinen vakıalar çekişmeli sayılmaz hükmünü gösterebiliriz. Zira hepimiz aynı enflasyonist ortamda yaşadığımızdan paranın alım gücünün azaldığı ve alacaklı temerrüt faizi ile beraber alacağını tahsil etse dahi alacaklının zararını tam olarak karşılamadığı herkesçe bilinen çekişmeli olmayan bir konudur. Bu nedenle enflasyonist ekonominin olumsuz etki ve sonuçları da herkesçe bilinen vakıalar olduğundan alacaklının ayrıca kendine özgülenen somut vakıalar ile munzam zararını ispat etmesini istemek alacaklıya gereksiz bir ispat külfeti yükleyecektir.   

Burada önemle üzerinde durulması gereken diğer bir konu Anayasa Mahkemesi’nin 21/12/2017 tarihli ve 2014/2267 başvuru numaralı kararıdır. Zira söz konusu Anayasa Mahkemesi kararından önce Yargıtay’ın ağırlıklı görüşü munzam zararın somut olarak ispatlanması gerektiği yönündeyken Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile birlikte soyut ispatın yeterli olduğunu benimseyen Yargıtay kararları giderek artmaya başlamıştır.   

Anayasa Mahkemesi’nin 21/12/2017 tarihli ve 2014/2267 başvuru numaralı kararı “Sonuç olarak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Bu tespite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu değerlendirilmiştir…” şeklindedir. Kararda da belirtildiği üzere alacaklının alacağını tahsil etmesine rağmen paranın enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybetmesi nedeniyle zararının tam olarak karşılayamaması durumunda alacaklıya ayriyeten somut vakıalarla zararını ispat etmesini istemek, alacaklıya aşırı ve olağan dışı bir külfet yükleyecektir. Nitekim Yargıtay 15.Hukuk Dairesi, Anayasa mahkemesinin söz konusu kararı ile birlikte istikrar kazanmış uygulamalarını değiştirmiş ve enflasyon, devlet tahvilleri, mevduat faizleri, döviz kurları ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizden fazla olması halinde munzam zararın varlığını karine olarak kabul edilmesi gerektiğini savunmuştur (Yargıtay 15. HD, E. 2020/967, K. 2021/859, T. 15.03.2021). 

Ancak her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararında munzam zararın somut olarak ispatının alacaklı için aşırı ispat külfeti yükleyeceği belirtilse de Yargıtay halen daha bazı kararlarında zararın somut olarak ispat edilmesini aramaktadır. Nitekim çok yakın tarihli olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.03.2022 tarihli 2021/928 E. ve 2022/401 K. sayılı kararı da tek başına yüksek enflasyonun munzam zarara karar verilmesi için yeterli olmadığını benimseyen kararlardan bir tanesidir.  

Önemle belirtmek gerekir ki, davalı ve borçlu olmanın önemli bir avantaj olarak görüldüğü ülkemizde özellikle yargılamaları oldukça uzun süren davalarda, yargılama sürecinde talep edilen alacaklar yasal faizin çok düşük olmasından dolayı alacaklının zararını tam olarak karşılayamamaktadır. Bu nedenle bahsi geçen Anayasa Mahkemesi kararı ile birlikte munzam zararın somut olarak ispat edilmesi gerektiği görüşünden uzaklaşılarak enflasyonun munzam zarara karine olarak kabul edilmesinin hakkaniyete daha uygun düşeceğini düşünmekteyim.  

                                                                                                                              Av. Stj. Gülsüm ESER  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.