I.
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK HUKUKUNDA KADIN
İslamiyet öncesi Türk toplumuna dair kaynaklarda görülür ki bu dönemde kadına diğer toplumlara kıyasla oldukça ciddi bir değer atfedilmiştir. Bu dönemde kadın, dünyadan soyutlanmamış ve toplumsal düzenin önemli bir parçasıdır.
Örneğin
Göktürklerde ve Uygurlarda Hakanın eşi de devlet işlerinde söz hakkına sahipti.
Hatun devlet meclislerinde bulunabiliyor ve siyasette söz hakkına sahip olarak
yön verebiliyordu. Orhun Yazıtlarında görüleceği üzere devlet başkanının eşine
de kutluk atfedilmiştir. Devletin devamı Hakana olduğu kadar Hatuna da
bağlıdır.
Bu
dönemde esas olan tek eşliliktir. Evlilik için annenin izni şartı da
aranmaktaydı. Aile içerisinde de kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Aynı
zamanda kadının velayet hakkı ve mülkiyet hakkı da bulunmaktaydı. Kadının
boşanma hakkının varlığı yanı sıra kocanın ölümü halinde mirasta payı da
bulunmaktaydı.
Göçebe
hayattan yerleşik hayata geçişle birlikte farklı dinler ve kültürler Türk
toplumlarının kadına bakışını değiştirmeye başlamıştır. Örneğin Dede Korkut
hikayelerinde kadın öncelikle savaşçı, cesur bir kahraman ve sonrasında anne ve
sadık bir eş olarak tanımlanırken; Manas Destanı’nda ise çok eşlilikten ve
kadının öncelikli olarak eşlik ve annelik sıfatından bahsedilmiştir.
II.
İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRA TÜRK
HUKUKUNDA KADIN
Cahiliye
devrinde Arap toplumunda kadının neredeyse hiçbir hakkı bulunmamaktaydı. İslam
hukuku kadın hakları bakımından o dönemde Arap toplumuna devrim niteliğinde
yenilikler getirmiştir.
İslam
hukukunda fiil ehliyeti açısından kadında ve erkekte bir farklılık söz konusu
değildi. Evlenmek için temyiz kudreti bulunan ve ergenlik çağına erişmiş olan
kızı velisi zorla evlendiremezdi. Bu noktada kızın da rızasını alır. Ancak
evlenmede bir yaş sınırı olmadığı için evlenmede aranan akıl ve ergenlik
şartları gerçekleştiği taktirde bir çocuk velisinin rızasıyla
evlenebilmektedir.
Müslüman
bir kadın ancak ve ancak Müslüman bir erkekle evlenebilmektedir. Her ne kadar
Kur’an’da tek eşlilik önerilmişse de erkek eğer eşleri arasında adaleti
sağlayabilecekse aynı anda en fazla dört kadınla evlilik yapabilir.
Evlilik
içinde çocukların velayet hakkı babadayken bakım, gözetim ve terbiye etme hakkı
annededir. Boşanma hakkı kocadadır. Koca tek taraflı beyanıyla hiçbir gerekçe
göstermeksizin boşanmayı gerçekleştirebilir.
İslam
ceza hukukunda kadın ve erkek arasında esas itibariyle bir fark
gözetilmemiştir.
İslam
hukukunda kadının miras hakkı bulunmaktaydı ancak bazı hallerde kadının payı
erkeğin payının yarısı kadardır. Örneğin murisin erkek çocuğuna düşen pay kız
çocuğuna düşen payın iki katı kadardır.
İslam
hukukunda kadının tanıklığı borç ilişkileri bakımından düzenlenmiştir. İki
kadının tanıklığı bir erkeğin tanıklığına denk tutulmuştur.
Türk
hukuk tarihinin uzunca bir dönemini kapsamakta olan Osmanlı Devleti döneminde
de esas itibariyle İslam hukuku kuralları uygulandığı için kadının durumunu da
yine bu kurallar belirlemekteydi.
Bu
dönemde kadınlar, kendilerine tanınan haklar doğrultusunda hukuki işlerini dava
açma ve taraf olma ehliyetleri kapsamında şer’i mahkemelerde kullanabildiler
ancak yine Osmanlı Devleti’nde Hanefiliğin resmi mezhep olması bazı zamanlarda
bu konuda sorun çıkarabilmekteydi.
Yine
Tanzimat döneminde hukuk alanında çeşitli yenilikler yapılmış olsa dahi bu
yenilikler kadınlar özelinde bir değişiklik yaratmadı. Ancak Tanzimat dönemi
boyunca asıl amaç olan kanun önünde eşitlik ilkesi kadınlar açısından
sağlanamamış olsa bile özellikle eğitim başta olmak üzere kadının toplumsal ve
ekonomik hayattaki yeri açsından önemli bir dönüşüm başlayacaktır.
Kadınların
eğitim olanaklarının artması ve erkeklerin uzun dönemler cephelerde bulunması
sebebiyle kadınlara yeni istihdam alanları açıldı. Örneğin 1897 yılında
İstanbul’da bulunan kibrit fabrikasının 201 işçisinden 121’i kadındı.
Osmanlı
Devleti’nin son dönemlerinde özellikle aile hukuku bakımından ve yeni
fikirlerin doğuşuyla beraber İslam hukukundan bazı fedakarlıklar yapılarak kadın
hakları bakımından yeni çözümler ortaya kondu.
III.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE KADIN
Türk
hukuk tarihinin son evresi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ile birlikte Batı
hukukunun benimsenmesiyle başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde de
İslam hukukuyla beraber Batı hukuku da uygulanmaya başlanmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti henüz kurulmadan önce dahi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından
farklı farklı zamanlarda özellikle kadınların sorunlarını gündeme taşıyor;
kadınların başta çalışma hayatı olmak üzere sosyal haklara sahip olmaları
gerektiğini söylüyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasıyla beraber
hukukun yeniden yapılandırılmasıyla kadınlara yönelik pek çok değişiklik
gerçekleştirilmiştir.
1924
yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tek ve laik, modern eğitim
sistemi kuruldu. Bu kanunla beraber kız çocukları ve erkek çocukları aynı
okullarda, eşit şartlarda öğrenim görebilme imkanına sahip oldu.
1926
tarihli Türk Medeni Kanunu’nda evlilik yaşı, tek eşlilik ve resmi (medeni)
nikah şartı getirildi. Vekaletle evlenme durumu yasaklandı. Kocaya tanınan tek
taraflı ve gerekçesiz boşanma hakkı kaldırıldı. Miras payı açısından da kadın
ve erkek eşitlendi.
Siyasi
alanda ise kadınlar savaş sonrasında haklarını elde etmek için Haziran 1923’te
“Kadınlar Halk Fırkası” adı altında bir siyasi örgüt kurdular.
Kadınlar
seçme ve seçilme haklarını ilk olarak 1930 yılında belediye seçimlerinde,
ardından 1933 yılında Köy Kanununda yapılan değişiklikle muhtar ve ihtiyar
heyeti seçimlerinde ve en sonunda da 5 Aralık 1934 yılında yapılan anayasa
değişikliği ile kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkı düzenlendi.
1936
tarihli İş Kanunu kadınların çalışma koşullarını düzenledi. Kanunda bazı
boşluklar bulunsa da kadınların çalışma hayatı ilk defa yasal zemine oturtuldu.
Özetle
şunu söyleyebilirim ki Tanzimat dönemiyle başlamak üzere Cumhuriyetle birlikte
kadınların siyasi, sosyal, ekonomik, hukuki ve toplumsal alanda pek çok
değişikliğine ve gelişimine şahit olduk. Başta kız çocuklarının eğitim hakkı
olmak üzere kadınların siyasi hayattaki varlığına dair her hususta kadınlar
daha da bilinçlenecek ve yaşamın her alanında eşit haklara sahip olma
mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.
Stj.
Av. Bilge Sultan BAKİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.